mısır ve mezopotamya matematiği
 
Matematik Nedir? Matematik, insanlık tari­hinin en eski bilimlerinden biridir. Çok eskiden, matematik, sayıların ve şekillerin ilmi olarak ta­nımlanırdı. Matematik de, diğer bilim dalları gi­bi, geçen zaman içinde büyük bir gelişme göster­di; artık onu birkaç cümleyle tanımlamak mümkün değil. Şimdi söyleyeceklerim, matema­tiği tanımlamaktan çok, onun çeşitli yönlerini vurgulayan sözler olacaktır.
Matematik bir yönüyle, resim ve müzik gibi bir sanattır. Matematikçilerin büyük çoğunluğu onu bir sanat olarak icra ederler. Bu açıdan bakın­ca, yapılan bir işin, geliştirilen bir teorinin, mate­matik dışında şu ya da bu işe yaraması onları pek ilgilendirmez. Onlar için önemli olan, yapılan işin derinliği, kullanılan yöntemlerin yeniliği, es­tetik değeri ve matematiğin kendi içinde bir işe yaramasıdır.
Matematik, başka bir yönüyle, bir dildir. Eğer bilimin gayesi evreni ve evrende olan her şeyi an­lamak, onlara hükmetmek ve yönlendirmekse, bunun için tabiatın kitabını okuyabilmemiz gere­kir. Tabiatın kitabı ise, Galile'nin çok atıf alan söz­leriyle, matematik dilinde yazılmıştır; onun harf­leri geometrinin şekilleridir. Bunları anlamak ve yorumlayabilmek için matematik dilini bilmemiz gerekir.
Matematik, başka bir yönüyle de satranç gi­bi entelektüel bir oyundur. Kimi matematikçiler de ona bir oyun gözüyle bakarlar. Matematik, kul­lanıcısı için ise sadece bir araçtır.
Matematiğin ne olduğunu, onun içine girdik­ten sonra, bilgimiz ölçüsünde ve ilgimiz yönünde anlar ve algılarız. Anladığımız ve algıladığımızın ise, file dokunan körün fili anladığı ve algıladığın­dan daha fazla olduğunu hiç sanmıyorum.
Matematiğin Başlangıcı. Matematik sözcü­ğü, ilk kez, M.ö. 550 civarında Pisagor okulu üye­leri tarafından kullanılmıştır. Yazılı literatüre gir­mesi, Platonla(Eflatun) birlikte, M.Ö. 380 civarında olmuştur. Kelime manası "öğrenilmesi gereken şey", yani, bilgidir. Bu tarihlerden önce­ki yıllarda, matematik kelimesi yerine, yer ölçü­mü manasına gelen, geometri yada eski dillerde ona eşdeğer olan sözcükler kullanılıyordu.
Matematiğin nerede ve nasıl başladığı hakkın­da da kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Dayanak olarak yorum gerektiren arkeolojik bul­guları değil de, yorum gerektirmeyecek kadar açık yazılı belgeleri alırsak, matematiğin M.Ö. 3000 -2000 yılları arasında Mısır ve Mezopotam­ya'da başladığını söyleyebiliriz.
Herodotos'a (M.Ö. 485-415) göre, matema­tik Mısır'da başlamıştır. Bildiğiniz gibi, Mısır top­raklarının %97'si tarıma elverişli değildir; Mı­sır'a hayat veren, Nil deltasını oluşturan %3'lük kısımdır. Bu nedenle, bu topraklar son derece de­ğerlidir. Oysa, her sene yaşanan Nil nehrinin ne­den olduğu taşkınlar sonucunda, toprak sahiple­rinin arazilerinin hudutları belirsizleşmektedir. Toprak sahipleri de sahip oldukları toprakla oran­tılı olarak vergi ödedikleri için, her taşkından sonra, devletin bu işlerle görevli "geometricileri" gelip, gerekli ölçümleri yapıp, toprak sahiplerine bir önceki yılda sahip oldukları toprak kadar top­rak vermeleri gerekmektedir. Heredot geometri­nin bu ölçüm ve hesapların sonucu olarak oluş­maya başladığını söylemektedir.
Matematiğin doğuşu hakkında ikinci bir gö­rüş de, Aristo (M.Ö. 384-322) tarafından ileri sürülen şu görüştür. Aristo'ya göre de matematik Mısır'da doğmuştur. Ama Nil taşmalarının neden olduğu ölçme hesaplama ihtiyacından değil, din adamlarının, rahiplerin can sıkıntısından doğ­muştur. O tarihlerde, Mısır gibi devletlerin tek en­telektüel sınıfı rahip sınıfıdır. Bu sınıfın geçimi halk
veya devlet tarafından sağlandığı için, entelektü­el uğraşlara verecek çok zamanları olmaktadır. Kendilerini meşgul etmek için, başkalarının sat­ranç, briç, go gibi oyunlar icat ettikleri gibi, on­lar da geometri ve aritmetiği, yani o zamanın ma­tematiğini icat etmişlerdir.
Bu her iki görüş de doğru olabilir; rahipler geometricilerin işini kolaylaştırmak istemiş, yada dağıtımın adil yapıldığını kontrol için, üçgen, ya­muk gibi bazı geometrik şekillerdeki arazilerin alanlarının nasıl hesaplanacağını bulmuş ve bu şe­kilde geometrinin doğmasına neden olmuş da ola­bilirler.
Matematik Tarihinin Dönemleri. Matemati­ğin yazılı tarihini beş döneme ayıracağız.
ilk dönem Mısır ve Mezopotamya dönemi olacak; bu dönem aşağı yukarı M.Ö. 2000-500 yıllan arasında kalan 1500-2000 yıllık bir zaman dilimini kapsayacak.
ikinci dönem, M.Ö. 500 - M.S. 500 yılları ara­sında kalan ve Yunan Matematiği dönemi olarak bilinen 1000 yıllık bir zaman dilimini kapsayacak.
Üçüncü dönem, M.S. 500İerden kalkülüsün {analizin) başlangıcına kadar olan ve esasta Hint, islam ve Rönesans dönemi Avrupa matematiğini kapsayacak olan 1200 yıllık bir zaman dilimini kapsayacak.
Dördüncü dönem, 1700-1900 yılları arasın­da kalan, matematiğin altın çağı olarak bilinen, klasik matematik dönemini kapsayacak.
1900'lerin başından günümüze uzanan, ve modern matematik çağı olarak adlandırılan, için­de bulunduğumuz dönem de beşinci dönem ola­cak. Her dönemi ayrı ayrı ele alıp, eldeki kaynak
lar çerçevesinde, o dönemdeki matematiğin geli­şimi, katkı yapan matematikçileri, matematiğin toplum hayatındaki yeri ve o dönem matematiği­nin temel özellikleri hakkında bilgi vermeye çalı­şacağım.

ein Bild
Birinci Dönem
Mısır ve Mezopotamya Matematiği
(MÖ 2000-500)
Mısır Matematiği, ilk döneme Mısır matematiğiyle başlayacağız. Eski Mısır matematiği ve genelde de Mısır tarihiyle ilgili yazılı belge  tari­hi eser kalıntılarını kastetmiyorum  yok denecek kadar azdır. Bunun temel iki nedeni vardır. Birin­cisi, eski Mısırlıların yazıyı papirüslere yazmala­rı; ikinci nedeniyse iskenderiye kütüphanelerinin geçirdikleri üç büyük yangın sonucunda, ki bu yangınların sonuncusu 641'de Mısır'ın Müslü­manlar tarafından fethi sırasında olmuştur, yazı­lı belgelerin yok olmuş olmasıdır.
Papirüs, Nil deltasında büyüyen, kırmızımtı­rak renkte, saz türü bir bitkinin, ortalama 15-25 metre uzunluğunda ve 30-50 santim genişliğinde olan yapraklarıdır. Bu yapraklar kesilip, birleşti­rilip, preslendikten ve bazı basit işlemlerden geçi­rildikten sonra, kâğıt yerine yazı yazmak için kul­lanılırmış. "Paper", "papier" gibi Batı dillerindeki kâğıt karşılığı sözcükler, papirüs sözcüğünden tü­retilmiştir. Bir papirüsün ortalama ömrü 300 yıl­dır; 300 yıl sonra, papirüs, nem, ısı ve benzeri ne­denlerle, pul pul olup dökülmektedir.
Matematikle ilgili, istisnai şartlar altında sak­landığı anlaşılan, iki papirüs gelmiştir günümüze. Mısır matematiği hakkındaki bilgimizin ana kay­nakları bu iki papirüstür.
Bu papirüslerden İlki, Ahmes (ya da Rhind) papirüsü olarak bilinen, 6 met­re uzunluğunda ve 35 cm kadar geniş­liğinde olan bir başka papirüstür. Bu papirüsün, M.Ö. 2000'Ii yıllarda yazıl­mış olan bir papürüsün, M.Ö. 1650'Ierde Ahmes isimli bir "matema­tikçi" tarafından yazılan bir kopyasıdır. Bu papirüsü 1850'lerde irlandalı anti­kacı H. Rhind satın almıştır, şimdi British Museum'dadır. Bu papirüs, mate­matik öğretmek gayesiyle yazılmış bir kitaptır. Giriş kısmında, kesirli sayı­larla işlemleri öğretmek gayesiyle veri­len birkaç alıştırmadan sonra, çözüm­leriyle 87 soru verilmektedir. Bu sorular, paylaşım hesabı, faiz hesabı
veya bazı geometrik şekillerin alanını bulmak gibi, insan­ların günlük hayat­ta karşılaşabileceği türden sorulardır. Bu, az çok bizim 8. sınıf matematiği dü­zeyinde bir mate­matiktir.
Moskova papi­rüsü diye bilinen ve şimdi Moskova müzesinde   olan
ikinci papirüs de M.Ö. 1600'lerde yazılmış bir ki­tapçıktır. Bu papirüs 25 soru içermektedir. Bu sorular, ikisi hariç, Ahmes papirüsündeki sorular türündendir. Diğer iki soruya gelince, onlardan bi­ri, bir düzlemle kesilen bir küre parçasının hacmi ve yüzeyinin alanının hesaplanmasıdır. Diğeri ise, yine bir düzlemle kesilen bir piramidin hacminin bulunması sorusudur. I ler iki soru da doğru ola­rak çözülmüştür. Bu iki soru Mısır matematiğinin zirvesi olarak kabul edilmektedir.
Mısırlılar, dairenin alanının çapına orantılı olduğunun farkına varmışlar ve n sayısını 4 x (8/9)2, yani 256/81 * 3,16 olarak bulmuşlardır. Mısır matematiğinin 2000 yıl boyunca bu düzey­de kaldığı ve kayda değer bir ilerleme gösterme­diği anlaşılmaktadır.
Mısır sayı sistemi, on tabanına göredir ve ra­kam sistemlerinin yazımı ve kullanımı Romen rakamlarınınki gibidir. Bu rakamlarla hesap yapma­nın çok zor olduğu, Romen rakamlarıyla hesap yapmayı deneyen herkesin kolayca göreceği gibi, açıktır. Mısır matematiğinin gelişmemesinin bir nedeni bu olabilir.
Mezopotamya Matematiği. Mezopotam­ya'da yaşamış medeniyetlerden (Sümerler, Akatlar, Babiller, Kaldeyenler, Astırlar, Urlar, Huri­ler vb. ve fetihler nedeniyle, bir zaman Hititler, Persler...) zamanımıza, Mısır'dan kalandan çok kat daha fazla yazılı belge kalmıştır. Bunun ne­deni, Mezopotamyalıların yazı aracı olarak kil tabletleri kullanmalarıdır. Pişirilen yada güneş­te iyice kurutulan bir kil tabletin ömrü sonsuz de­necek kadar uzundur. Yapılan kazılarda yarım milyondan fazla tablet bulunmuştur. Bu tablet­lerin önemli bir kısmı İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndedir. Diğerleri de dünyanın çeşitli  Berlin, Moskova, British, Louvre, Yale, Colombia ve Pensilvanya  müzelerindedir. Bu tabletlerin,
şimdiye kadar incelenmiş olanlarının içinde, beş yüz kadarında matematiğe rastlanmıştır.
Bu bölgede yaşamış medeniyetlerin matema­tiği hakkında bilgimiz bu tabletlerden gelmekte­dir. Bu tabletlerden anlaşıldığına göre, Mezopo­tamya'da matematik, Mısır matematiğinden daha ileridir; Mezopotamyalılar lise iki düze­yinde bir matematik bilgisine sahiptiler. Mısır­lıların bildikleri matematiği bildikleri gibi, ikin­ci dereceden bazı polinomların köklerini bulmasını, iki bilinmeyenli iki denklemden olu­şan bir sistemi çözmesini de biliyorlar. Şunu söy­lemem gerekir ki, o zamanlarda henüz negatif ve irrasyonel (kesirli olmayan) sayılar bilinmemek­tedir. Bu nedenle ikinci dereceden her polinomun köklerini bulmaları mümkün değildir. Mezopo­tamyalılar, daha sonra Pisagor Teoremi olarak adlandırılacak olan teoremi biliyorlardı, n sayı­sını karesi 10 olan bir sayı olarak bilmekteler. Daha sonraları 3.15 olarak da kullanmışlardır.

ein Bild
Mezopotamyalıların sayı sistemi 60 tabanlı bir sayı sistemidir. Bu sayı sistemi günümüzde de, denizcilik ve astronomi de kullanılmaktadır. Bi­zim sayı sisteminde 10 ve 10'un kuvvetlerini kul­landığımız ve sayıları buna göre basamaklandırdığımız gibi, onlar da sayıları 60 ve 60'ın kuvvetlerine göre basamaklandırmaktaydılar. Bu sayı sisteminin en önemli özelliği basamaklı, ya­ni konumlu bir sayı sistemi olmasıdır. Saatin 60 dakika, günün 24 saat ve dairenin 360 dereceye bölünmüş olması bize bu sayı sisteminden kalan miraslardan sadece birkaçıdır. Mezopotamyalı­ların 60 tabanlı bir sayı sistemi seçmiş olmaları­nın nedeni bilinmemektedir. Bu konuda ileri sü­rülen belli başlı görüş ya da varsayım şunlardır:
1) 60 sayısının 2, 3, 4, 5, 6,10,12, 20, 30 gi­bi çok sayıda bölenleri olması onu günlük hayat­ta çok kullanışlıkılıyordu; bu nedenle 60 taban­lı bir sayı sistemi seçmişlerdir.
2) 60 tabanlı sayı sisteminin seçiminden ön­ce, o bölgede 10 ve 12 tabanlı sayı sistemlerini kul­lanan medeniyetler olmuştur. Daha sonra gelen bir medeniyet, daha önceki ölçü birimleriyle uyum sağlamak için, 10 ile 12 nirı en küçük ortak katı olan 6()'ı sayı sistemlerinin tabanı olarak almışlar­dır.
3) 60 tabanlı sayı sisteminin seçimi, bir elde­ki, baş parmak hariç, dört parmakta bulunan üç eklem yerini o zamanın insanları sayı saymak için kullanıyorlardı; 4 parmakta 12 eklem yeri oldu­ğu ve bir elde de beş parmak olduğu için bu iki sa­yının çarpımı olan 60'ı sayı sistemlerinin tabanı olarak almışlardır.
Bu konuda görüşler bunlardır. Eğer bir gün 60 sayısının niçin seçildiğini izah eden bir tablet bu­lunursa o zaman gerçek anlaşılacaktır.
Birinci Dönemin Genel Değerlendirmesi. Bu
dönemin matematiğini toptan değerlendirecek olursak, temel özellikleri şunlardır.
a) Bu dönem matematiğinde teorem, formül ve ispat yoktur. Bulgular emprik veya deneysel, iş­lemler sayısaldır. Bunun böyle olması kaçınılmaz
dır, zira o dönemde matematik, simgesel olarak değil, sözel olarak ifade edilmekteydi. Sözel ve sa­yısal matematikte (geometrik çizimler hariç) formel ispat vermek olanaksız olmasa da, kolay de­ğildir.
b) Bu dönemin matematiği zanaat düzeyinde bir matematiktir; matematik "matematik için ma­tematik" anlayışıyla değil, günlük hayatın ihtiyaç­ları için, yani "halk için matematik" anlayışıyla yapılmaktadır. Matematiğin kullanım alanları ise, zamantakvim belirlemek, muhasebe işleri ve günlük hayatın, inşaat, miras dağıtımı gibi diğer işleridir. Dini ve milli günlerin, ibadet saatlerinin, deniz yolculuklarının ve tarıma uygun dönemle­rin belirlenmesi için, bugün olduğu gibi, eski za­manlarda da doğru bir takvim yapmak son dere­ce önemli bir iş olmuştur. Bu da ancak uzun süreli gözlem, ölçüm ve hesapla mümkündür. Bu mate­matiğin kullanım alanlarından en önemlisi ve ma­tematiğin gelişmesine neden olan temel ihtiyaçlar­dan biridir. Devlet gelir giderinin hesaplanması, mal varlıklarını tespit, kayıt ve muhasebesi de devlet düzeni için elzem olan ve matematiğin kul­lanıldığı diğer bir alandır.
Bu dönem matematiği ve bu bölge ülkelerinin kültürel varlıkları Pers istilasıyla son bulur.

ein Bild
 
 
İkinci Dönem: Eski Yunan Matematiği
M.Ö. 60()'lü yıllar Perelerin Orta Doğu'ya ha­kim olmaya başladığı yıllardır. M.Ö. 550'lere ge­lindiğinde, Persler, Anadolu ve Mısır dahil olmak üzere, bütün Ortadoğu'nun tek hakimidirler. M.O. 500-480 arasında Yunan yarımadasına üç sefer düzenlerler. 480'de Atina'yı ele geçirerek yakarlar, ama, fazla değil, bir yıl sonra, 479'da Yunanlılar Persleri Yunan yarımadasından atarlar.
Bu tarih, M.O. 479, Yunan uygarlığının baş­langıcı olarak kabul edilir. Bilimde, felsefede ve sa­natta çok parlak bir dönemin başlangıcıdır.
Yunan matematiği gerçekte bu dönemden da­ha önce başlamıştır. İki kişi, Tales (M.O. 624-547) ve Pisagor (M.O. 569-475), Yunan matematiğinin babası olarak kabul edilir.

ein Bild
Tales. Tales Milet'de (Aydın) doğmuş­tur. Mısır'a gittiği, bir süre orada kaldığı ve geometriyi Mısır'da öğrendiği bilinmekte­dir. Mısır'dayken, bü­yük piramidin gölgesi­nin uzunluğunu Ölçe­rek, bu sayıyı, kendi boyunun o andaki göl­gesinin boyuna olan oranıyla çarpmak sure­tiyle (yani Tales Teorcmi'ni kullanarak), büyük pi­ramidin yüksekliğini hesapladığı kitaplarda anlatılagelmektedir. Tales Milet'ye döndükten sonra, öğrendiklerini öğretmek gayesiyle kendi etrafında oluşturduğu bir gruba geometri öğretmiştir. Mate­matiğe  deneye dayanmayan, yani ampirik olma­yan  akıl yürütmeye dayalı soyut ispatın Tales'le girdiği kabul edilir. Ayrıca, Tales tarihin ilk filozo­fu olarakta kabul edilir.

ein Bild
Pisagor. Yunan matematiğinin diğer babası olan Pisagor Samos (Sisam) adasında doğmuştur.
Pisagor'un bir süre Tales'in yanında kaldığı, tavsi­yesine uyarak Mısır'a gittiği, orada geometri öğren­diği, Mısır tapınaklarını ziyaret edip dini bilgiler edindiği ve Mısır'ın Persler tarafından işgali sırasın­da, Perslere esir düşerek Babil'e götürüldüğü bilin­mektedir. Babil'de bulunduğu beş yıl boyunca ma­tematik, müzik ve dini bilgiler öğrenmiş, Samos'a döndükten sonra bir okul oluşturarak öğrendikleri­ni öğretmeye çalışmıştır. Politik nedenlerle, M.Ö. 518'de Saınos'dan ayrılarak, Güney İtalya'ya, Crotone'ye yerleşmiş ve orada yarı mistik, yarı bilimsel, tarikat vari bir okul oluşturmuştur. Bu okulun "matematikçi" denen üst düzey kişileri beraber yaşar­lardı ve birbirlerine yeminle bağlıydılar.
Pisagor Okulu. Pisa­gor okulu sayı kültü üze­rine kuruludur. Onlara göre, her şey sayılara in­dirgenebilir; sayılar ara­sında rastlantısal olama­yacak kadar mükemmel bir harmoni vardır ve bu harmoni ilahi harmoni­nin yansımasıdır. O gün için bilinen sayılar I, 2, 3,... gibi çokluk belirten tam sayılar ve 1/2, 3/4,... gibi parçanın bir bütüne oranını belirten kesirli sa­yılardır. Pisagor Teoremi sayesinde irrasyonel (ke­sirli olmayan) sayıların ortaya çıkması Pisagor ekolünü derin bir krize sokmuştur. İrrasyonel sayı­ların keşfi matematiğin ilk önemli krizidir.
Pisagor okulunun üyelerinin bir çoğu Cylon isimli bir yobazın yönettiği bir baskın sonucu kat­ledilmişlerdir. Pisagor kurtulmuştur ama birkaç se­ne sonra o da ölmüştür. Pisagor'un düşünceleri ve Pisagor ekolu, şu veya bu isim altında uzun yıllar yaşamıştır.
Bu bilgilerden de anlaşılacağı gibi, Yunan ma­tematiğinin temelinde Mısır ve Mezopotamya ma­tematiği vardır.
Pisagor Teoremi. Bir dik üçgenin dik açısının kenarlarının uzunluklarının karelerinin toplamı öbür kenarın uzunluğunun karesine eşittir. Şekille söylemek gerekirse,

ein Bild
Kanıt. Uzunluğu c olan kenara bir kare inşa edelim.

ein Bild
Yamuk duran karenin bir kenarının uzun­luğu c'dir, demek ki alanı c2'dir. Şimdi aynı ala­nı başka türlü hesaplayacağız.
Karede dört üçgen var ve herbirinin alanı ilk üçgenimizin alanına eşit, yani her üçgenin alanı ab/2. Yamuk karenin içinde bu dört üç­genden başka, bir de küçük kare var. Bu küçük karenin her kenarı b - a olduğundan alanı (b -a)2'dir. Demek ki yamuk karenin alanı ay­nı zamanda bu alanların toplamına eşittir:

ein Bild
Dolayısıyla c2 =a2 + b2 eşitliği geçerlidir. Pisagor teoremini kanıtlandı
 
Eflatun ve Akademisi.

ein Bild
Şimdi Atina'ya dönelim. Atina'da matematiğin sistematik eğitimi Eflatttiı'la (Platon, M.Ö. 427-347) başlar. Sokratın öğrencisi olan Eflatun, Sokrat'ın ölüme mahkûm edilip, ze­hir içerek ölmesinden sonra, on yıl kadar Mısır, Si­cilya ve İtalya'da kalır. Orada, Pisagorculardan matematik öğrenir. Matematiğin doğru düşünme yetisi için ne denli önemli olduğunu anlayan Eflatun, M.Ö. 387'de Atina'ya döndüğünde, bir okul kurar ve okuluna PersYunan savaşların kahra­manlarından Akademius'un ismini verir. (Bazı kaynaklara göre de Akademos, Eflatun'un okulu­nun kurulu olduğu alanın sahibinin ismidir.) Bu, Eflatun'un "akademi"sidir. Akademinin girişinde "her kim ki geometrici değildir, içeriye girmesin" yazılıdır. O tarihlerde, henüz matematik sözcüğü kullanılmamaktadır, "geometri" matematik sözcü­ğünün yerine kullanılmıştır. Bu okulda felsefe, geometri, müzik (harmoni teorisi) ve jimnastik ağır­lıklı bir eğitim verilmektedir. (geometri doğru dü­şünmeyi öğrenmenin temel aracı olarak kabul edil­mekte ve felsefeyle içice olacak kadar birbirine ya­kın konular olarak görülmektedir. Eflatun biraraştırına yöneticisi gi­bi görev yapmakta, öğ­
rencilerine çeşitli ge­ometri soruları vere­rek, onlardan bu soru­ları halletmelerini iste­mektedir. Bu okul M.S. 529'a kadar, 900 yıldan fazla faaliyet gösterecek ve çok sayı­ da matematikçi yetişti­recektir. Burada yeti­şen ilk önemli matematikçi Öklid (Eudîd) (M.Ö. 325-26.5); son önemli matematikçi Proclus'tur (M.S. 411-485). Bu dönemin matematiği hakkında en önemli kaynak Proclus'un eserleri­dir. M.Ö. 400-300 yıllarının en önemli matematikçi bilim adamı, Eflatun'un akademisinde hocalık da yapmış olan Eudoxus'tur. Pisagorcuların sayı kav­ramını değiştirerek, sayı'yı iki uzunluğun oranı olarak tanımlayan ve bu tamına uygun bir sayılar aritmetiği geliştirerek, irrasyonel sayıların keşfi so­nucu, matematiği içine düşmüş olduğu krizden kurtaran; entegral kavramının temelinde olan "exhaustion" yöntemini geliştiren ve ilk olarak bir ev­ren modeli tasarlayan Eudoxus'tur. "exhaustion" yöntemi şekli düzgün olmayan, alanı yada hacmi bilinmeyen bir cismin alan veya hacmini, alanı ya­da hacmi bilinen şekillerle doldurarak o alanı yada hacmi hesaplama yöntemidir.Büyük   iskender ve İmparatorluğu.   M.Ö.335'ten itibaren, Makedonyalı Büyük İskender, 12-13 yıl gibi kısa bir sürede Pers lmparatorluğu'nun tamamını ele geçirir. 322'de Hindistan dö­nüşü Babil'de ölür. Ölümünden sonra, İskender'in generalleri kanlı bir iktidar mücadelesine girişirler. İmparatorluk üçe bölünür. Afrika'daki topraklar (Mısır ve Libya) general Ptolemaios'a, Asya'daki topraklar general Seleukos'a ve Avrupa'daki top­raklar da Antigonos'e düşer. Böylelikle, daha son­ra "Yunan kültür bölgeleri" diye adlandırılacak olan Yunan uygarlığının gelişeceği üç bölge ortaya çıkar. Bunlar Yunanistan-Makedonya, Anadolıı-Suriye ve Mısır-l.ibya'dır. Makedonya krallığında Lflatun'un Akademisi, Aristo'nun Lisesi gibi okul­lar eğitimlerini daha uzun yıllar sürdürürler ama daha çok felsefe ağırlıklı olarak. Anadolu'da tıp ve astronomide Galcnos ve 1 lipparkhos gibi önemli bilginler yetişir. Cîalen'nin tıp konusunda 500 civa­rında kitap (papirüs) yazdığı bilinmektedir. Galenos, Ilipokrat'ın yaşadığı dönemle lbni Sina'nın zamanı arasında yaşamış en önemli tıp adamıdır.
İskenderiye ve Museum. Matematik açısından en önemli merkez İskenderiye'dir. Ptolemaios, Zeus'un sanat tanrıçaları (esin perileri) olarak bilinen kızlarına verilen "Muse" isminden esinlenerek, iskenderiye'de tarihin en ünlü üniversitelerinden biri olan Museum'u kurar. Burası M.Ö. 312 - M.S. 421 arasında, 700 yıldan fazla bir zaman diliminde bir ileri bilimler merkezi olarak eğitim ve ataştırma fa­aliyetlerini sürdürecek olan ve ücretlerin devlet ha­zinesinden ödendiği, yüzden fazla bilim adamının çeşitli dallarda eğitim verdiği ve araştırma yaptığı bir kurumdur. Zamanla çok zengin bir kütüphane oluşturacaklar, botanik bahçesine ve bir gözlemevi­ne sahip olacaklardır. Yunan kültür bölgelerinden önemli bilim adamları burayı ziyaret edip, burada bir süre kalmışlardır.

ein Bild
Öklid. Museum'da ders veren ilk önemli matematikçi Öklid'dir. Öklid'in yazdığı çok sayıda eser arasında en önemlisi, Öklid'in Ele­mentleri olarak bilinen on üç kitaplık matema­tik dizisidir. O tarihler­deki kitap uzunlukları bir papirüslüktür. Bu da bizim ölçülerimizle, 20 ila 50 sayfa arasında bir kitaba karşılık gelmek­tedir. Bu kitaplarda Öklid o zamanlarda bilinen matematiğinin sistematik bir derlemesini sunar. Bu eserin önemi Öklid'in geometriye yaklaşımımda ve konuları sunuşundadır. Öklid, geometride, oncc, evrensel geçerliliği olan beş aksiyom verir. Bunlar A = B ve B = C ise A = C gibi sağduyunun kabul edeceği kurallardır. Sonra nokta, doğru, düzlem gi­bi kavramların ne olduğunu belirten 31 tanım ve­rir. Sonra da Öklid geometrisinin postulatları ola
rak bilinen şu beş postulatı verir.
1) İki noktadan bir doğru geçer.
2) Bir doğru parçası sınırsız uzatılabilir.
3) Bütün dik açılar birbirine eşittir.
4) Bir nokta ve bir uzunluk bir çember belirler.
5) Bir doğruya onun dışındaki bir noktadan sadece bir paralel çizilir.
Daha sonra, mantıki çıkarım yoluyla, bu pos­tulatlardan çıkarabildiği sonuçları teorem ve öner­me olarak mantıksal bir sırada sunar. Bu yaklaşım bugünkü matematiğin ve bilimin temelini oluştu­rur. Ünlü düşünür Bertrand Russell'a göre, hiçbir eser Batı düşünce sisteminin oluşmasında bu kitap kadar etkili olmamıştır. Elementler tarih boyunca belli başlı bütün dillere çevrilmiş, binden fazla ba­sım yapmış, bütün uygarlıkların okullarında oku­tulmuş, insanlığın en önemli başyapıtlarından biri olmuştur.
 
Apollonius.Museum'da yeti­şen en önemli matematikçiler­den biri de Perge'li Apollonius'tur. Antik Ça­ğın, Öklid ve Ar-şimed'le beraber üç büyük bilim adamından biri olarak kabul edi­len Apollonius konik kesitleri üzerine bugün de hayranlık uyandı­ran sekiz kitaplık mükemmel bir eser bırakmıştır insanlığa.(sekizinci kitap hala bulunamamıştır)

ein Bild
Arşimed. Bütün zamanların en büyük bilima-damlarından biri olarak kabul edilen Siraküs'lü Arşimed (M.Ö. 287-212) de bir rivayete göre Mu­seum'da yetişmiştir. En azından bir süre burada kaldığı bilinmektedir.

ein Bild
Arşimed icat ettiği mekanik aletlerinin yanısıra, Öklid'in geometride yaptığını bir ölçüde mekanikte yapmış, mekaniğin ve hidros­tatiğin temel ilkelerini yasalaştırmaya çalışmıştır. Matematiğe katkıları, silindir ve küre hakkında ça­lışmaları; başlangıcı Eudox'a giden, "exhaustion"yöntemiyle birçok şek­lin alanını hesaplamış olmasını sayabiliriz. Bu, bugün matematik­te entegral olarak bili­nen kavramın başlan­gıcıdır. Eudox'tan za­manımıza yazılı hiçbir eser kalmamıştır. Bu nedenle, belgeli olarak, bu yöntemin ilk olarak kullanıldığı yer Arşimed'in eserleridir. Arşimed bu yöntemle, bir daire­nin içine ve dışına düzgün 96 kenarlı çokgenler çi­zip, onların alanlarını hesaplayarak, ¶sayısının 3,10/71 ile 3,10/70 arasında bir değeri olduğunu hesaplamıştır, dolayısıyla ¶'nin virgülden sonra ilk üç rakamını doğru olarak vermiştir. O zamana ka­dar ¶sayısının bilinen değerleri deneysel yolla elde edilen değerlerdi.
 
Ptolemaios. Museum'da yetişen ve tarihin en önemli astronomlarından biri olarak kabul edilen bir bili madamı da, Batılıların Ptolemaios, Doğulu­ların Batlamyüs olarak bildiği Claudius Potolemy'dir (Mö. 85-165). Batlamyüs, uzun yıllar sü­ren gözlemlerden sonra, Hipparkhos gibi daha (in­ce yaşamış olan başka astronomların da gözlemle­rini de kullanarak, tutarlı bir evren sistemi oluştur­muş; geniş astronomik ölçüm cetvelleri ve bir yıl­dız katalogu hazırlamıştır. Batlamyüs'ün sistemin­de dünya merkezdedir; güneş, ay ve diğer gezegen­ler dünya etrafında çembersel bir yörüngede dön­mektedirler. Arapların, "en büyük" anlamına ge­len "almagest" dedikleri ve Yunanca ismi "mate-matica" olan ünlü astronomi kitabı on beş asır bo­yunca astronomiyle ilgilenen bütün bilimadamlarının başucu kitabı olarak kalmıştır.
 
Genel Değerlendirme. Bu kısımda anlatmaya çalıştığımız dönemde yaşamış yüzden fazla mate­matikçinin adı ve bazı çalışmaları zamanımıza gel­miştir. Bu da o dönemdeki bilimsel faaliyetlerin yo­ğunluğu, devlet ve toplum nezdindeki önemini gös­termektedir.
Yunan matematiğini değerlendirecek olursak, temel özellikleri şunlardır, a) Yunanlılarla, mate­matik zanaat düzeyinden sanat düzeyine geçmiştir. Matematikte, günlük hayatta işe yararlılık değil,
derinlik ve estetik ön plandadır, b) Yunan mate­matiği bugünkü anlamda moderndir; bugün biz nasıl matematik yapıyorsak, o zaman da öyle yapı­yorlardı. zaman içinde ispat anlayış ve standartla­rı değişmektedir; ama Öklid'in verdiği ispatlar, bu­gün de büyük ölçüde geçerlidir.
Bu Dönemin Sonu. Bu dönemi sona erdiren iki önemli etmen Roma'nın yükselişi ve Hıristiyanlığın Roma İmparatorluğu'nun resmi dini oluşudur. M.Ö. 150'den itibaren Roma İmpara­torluğu genişlemeye başlamıştır. M.Ö. 30'lu yıl­lara gelindiğinde her üç Yunan kültür bölgesi de artık Romalıların hükmü altındadır. İler ne ka­dar idari ve askeri olarak Romalılar Yunan kül­tür bölgelerine hakim iseler de, kültürel olarak Roma İmparatorluğu bir Yunan kolonisidir; az-çok, Yavuz Sultan Selim'den sonra, Osmanlıla­rın Arap dünyasına hükmetmelerine karşın, kül­türel açıdan bir Arap kolonisi durumunda ol­dukları gibi. Bu nedenle, Romalılar Yunan kül­tür kurumlarının (Eflatun'un Akademisi, Berga­ma Okulu, Museum gibi) faaliyetlerine devam etmelerine izin vermişlerdir. İskenderiye'nin alı­nışı sırasında İskenderiye kütüphanesi yanmıştır ama Bergama kütüphanesinden gönderilen 200.000 kitapla İskenderiye kütüphanesi tekrar oluşturulmuştur. Romalılar Museum'daki bilimadamların maaşlarını devlet hazinesinden kar­şılamayı sürdürmüşlerdir. Ne var ki, ekonomik durumun kötüleşmesi eğitim kurumlarını da et­kileyecektir. Bu kurumlara en büyük darbeyi vu­ran Hıristiyanlık olmuştur. Hıristiyanlık ilk 300 yıl yasaklı olduğu için yer altında gelişmiştir. Bu dönemde Hıristiyanlık çok hoşgörülü ve bir eşit­lik diniydi. Bu nedenle geniş bir taraftar kitlesi bulabilmiştir. M.S. 300'e gelindiğinde, Hıristıyanlığın gelişmesinin önlenemeyeceğini anlayan Roma imparatoru I. Constantin 313'de Hıristı-yanlığın üzerindeki yasağı kaldırmış, Roma'dan ayrılarak, Roma İmparatorluğu'nun başkentini istanbul'a (Constantinople) taşımıştır. 380'lerde, Hıristiyanlık Roma İmparatorluğu'nun res­mi dini olmuştur. Bu tarihten itibaren, Kilise ya­vaş yavaş sosyal ve eğitim hayatına hakim olma­ya, Hıristiyan öğretisinin dışında hiçbir öğretiye hoş bakmamaya başlamıştır. 390'de Kiril (Cyril) isimli bir papazın İskenderiye kütüphanesini ate­şe vermesiyle başlayan girişim, Museum'da çalışan bilim in­sanlarına saldırılarla devam etmiş­tir. 421'de, Museum'da ders veren ve tarihin ilk kadın matematik­çisi olarak bilinen Hypatia yobaz Hıristi­yanlar tarafından linç edilerek öldürülmüştür. Bu olay­dan sonra Museum kapanmış ve 641'de .Müslümanların Mısır'ı fethi sırasında da tamamen yanmıştır. Okulun kapanmasından sonra, Museum'da çalışan bili madamları kitap­larını alarak, Sasanilerin eğmen oldukları Gü­neydoğu Anadolu (Harran, Urfa) ve Mezopo­tamya içlerine, Cundişapur'a (şimdiki Beth-lapat), göçmüşlerdir. 529'da da Bizans imparato­ru Jüstinyen Atina'daki Eflatun'un akademisini kapatmıştır. Bu tarih Yunan kültürünün egemen olduğu bir dönemin bitişi, karanlık çağın baş­langıcıdır. Akademi'nin kapanmasından sonra orada çalışan bilim insanlarının bir kısmı da do­ğuya göçmüşlerdir. Doğuya göçen bu bilim adamları, Yunan kültürüne aşina olan ortamlar­da, özellikle Nestorien-Süryani toplumlarda da­ha uzun yıllar öğretilerini sürdürmeye, bilim me­şalesini söndürmemeye çalışacaklardır. İslam bi­liminin temelinde bu insanların emeği, onların yaptıklarıçeviriler vardır. Böylelikle bundan sonraki döneme, Müslümanların hakim olduğu döneme gelmiş bulunuyoruz.
 
 
Bugün 10 ziyaretçi (12 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol